Dolar 32,5897
Euro 34,8175
Altın 2.422,65
BİST 9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 24°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
24°C
Hafif Yağmurlu
Çar 22°C
Per 20°C
Cum 19°C
Cts 17°C

Acımadı ki…

Acımadı ki…

Beş kardeş, beşi de birbirine benzemez tabiriyle ifade edebileceğimiz bir topluluk olan Milliyet Blog ailesinin içinden “bi’şeyler yapalım” diyerek yola çıkan 48 kişi…

Bi’şeyler yapabilmek için her şeyden önce topluma, toplum içerisindeki bir topluluğa ulaşabilmeyi hedefleyerek birikimini yahut eserini bu amaç için kullanabilmeyi göze almak ve bundan sonra da önüne çıkan zorlukları aşabilecek inanç ve cesarete sahip olmak gerekiyor bir de..

Bir elin nesi var iki elin sesi var şeklinde de özetleyebileceğimiz bir projeydi bu. Her birimizin ayrı ayrı bir kitap çıkartmaya gücünün yetmediği yerde birleşerek bir kitap çıkartmak fikri önce kulağa hoş gelse de sonrasında organize olmanın ne kadar zor olduğunu da gösterdi. Zira bir çok konuda farklı düşüncelere sahip olan insanları tek bir amaç için bir araya getirebilmek hele günümüz dünyasında oldukça meşakkatli bir iş.

Arkadaşımız Sema Öztürk‘le beraber bazılarımız buna ön ayak olmasa, zorluklarını göğüslemese, engelleri aşma azmini ve gayretini göstermese şu an bu yazının konusu olan “acımadı ki” adlı kitabımız hayalden öteye geçemeyecekti.

Acımadı ki; geçmişte yaşadığımız, bizi mutlu eden ya da içimizi acıtan anılarımızın toplandığı bir kitap.

Katılımcılardan biri olarak kitabın sevincini okudukça daha fazla yaşadığımı itiraf edeyim. İlk önce basit ve sıradan bir kitap gibi gelmişti gözüme. Kimi arkadaşlarımın yaşadığı o çocuksu mutluluğu yaşamamıştım. Evet, bir eser ortaya koymanın hazzını hissettim ama tam anlamıyla bir coşkuya dönüşmedi bu haz.

Kitaptaki anıların hiçbirini (kendiminki hariç) önceden okumadığım için bir yandan da merakla bekledim çıkmasını. 25 nisan’da kavuştuğumuz kitabı heyecanla aldık standımızdan…

Pazar günü kah çay eşliğinde, kah kahve eşliğinde okumaya koyuldum. Gözlerim satırlardan bir ceylan gibi sekerek koşuyor, sayfalar yelpaze gibi açılıp kapanıyor, zihnim olayları canlandırarak kitabın derinliklerine kadar ulaştırıyordu beni. Okudukça derinleştim, derinleştikçe başka âlemlere geçtim.

Her anıda kendimi buldum. Her buluşumda kaybettim. Daldım gittim uzaklara. Sanki her sayfasını ben yazmışım gibi. Sanki her hatırayı ben yaşamışım gibi. Duygulanarak, gözyaşı dökerek bazen de hınzırca gülerek…

Az önce bahsettiğim o çocuksu mutluluğu yaşamaya başladım. Hüzünlenerek, gülümseyerek yeniden çocuk oldum okurken. Öyle ki geri gelesim gelmedi bugüne. Hızlı okuyan biri olduğum halde çok yavaş ilerledi kitap. Sanki sayfaları çevirmek istemiyordum okurken. Zira her satırda geçmişe yolculuk yapıyordum. Okuduğum her anı beraberinde bir yığın anıyı zihnime yükleyiveriyordu.

Anılar.. Nostalji.. Şimdi daha iyi anladım nostaljinin neden bizi mutlu ettiğini. Ya da neden hüzünlendirdiğini.. Çocukken yaşadığımız her olay zihnimizde bir iz bırakmış. Belki bir flash bellek gibi belki bir çip gibi depolanmış anılar. Beraberinde hissedilen duygular ve hazlar da. İşte böyle okurken eskilere dalıp gidince o hazlar, o duygular da geri geliyor olayın kendisiyle beraber.

O duygu yoğunluğu üzerime öylesine çöktü ki oturduğum yerden kalmak istemedi canım. Dalıp dalıp gitmek, o günleri, o yılları her bir karesiyle yeniden yaşamak istedim. Bahçeye inip kendimi çimenlerin üstüne atmak, toza toprağa belenmek, yattığım yerden gökyüzüne bakarak hayallere dalmak istedim.

Tavuklara kış kış demeyi, köpeklerle beraber koşuşturmayı, kedilerin mırıltısından beste yapmayı hayal ettim. Bulutların akışıyla beraber hayatın akışını karşılaştırmayı, güneşin henüz yakmayan o bahar parlaklığına dalmayı, cıvıldaşan kuşları gözlemlemeyi…

Hayata geri dönebilmem için kitabı yarıda bırakmam gerekti. Kendime gelebilmek için biraz zamana ihtiyacım olacak gibi. Yarıdan fazlasını okudum ama kalanını bir kaç güne yaymam gerekecek sanırım.

Bu kitabın katılımcılarından biri olmasaydım şu ana kadar okuduklarıma dayanarak “bu kitabı mutlaka okumalısınız” derdim. Hatta çok ısrar ederdim. “Bak bak, kendi de yazmış ya, kitabın reklamını yapıyor” dersiniz diye bir şey diyemiyorum.

[author title=”Murat Hacıoğlu” image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2015/04/murat-hacioglu-250×250.jpg”]Şair – Yazar
www.murathacioglu.com[/author]

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.