Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20°C
Az Bulutlu
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Pts 22°C
Sal 23°C
Çar 22°C
Per 21°C

Zaman Hiç Durmaksızın Geçiyor

Zaman Hiç Durmaksızın Geçiyor

Zaman hiç durmaksızın geçiyor. Hatta bize sorarsanız, bazen hızlı, bazen yavaş geçiyor. Nasıl oluyor da bazen hızlı bazen yavaş oluyor diye soranlara, Einstein, şöyle cevap vermiş; “Bir kızla geçirdiğiniz birkaç saat bir an gibi, kızgın bir sobanın üzerinde oturduğunuz bir saniye saatler kadar sürmüş gibi gelir.”

Zaman, nereden geliyor ve nereye gidiyor da, ‘zaman geçiyor,’ diyoruz? Yoksa zamanın geldiği gittiği yok da, biz bir şeyleri izah edebilmek için mi böyle diyoruz?

İnsanlar, çocukluktan yetişkinliğe erişirken, belli evrelerden geçiriyorlar. Bir yandan yaşadıklarını hafızasına kaydederken, bir yandan da, kendindeki değişimi her gün aynada görüyor.

Hafızasında birikenlere ve kendindeki değişikliklere göre bir gelecek planlıyor. Genç olanlar başka, yaşlı olanlar başka gelecek planları yapıyor.  İşte bu yaşananları ve yaşanacakları,  kendine ve başkalarına izah edebilmek için, ‘zaman’ kavramını kullanılıyor.  Zaman ise, dünyamızın kendi etrafında bir kez dönmesini esas alan bir sistem.

Dünya 4,5 milyar yıldır mevcut ve kendi etrafında saatte 1600 km hızla dönüyor. Bir insan, hadi bonkör olalım, yüz yıl yaşasın. Yüz yıl, dünyanın mevcudiyetinin kırk beş milyonda biri. Yani bir insan, ömrü boyunca, dünyanın kırk beş milyonda birinde var oluyor ve sonra dünyadan göç ediyor.

İnsan önünde sonunda dünyadan göç edeceğini biliyor ama kabul edemiyor. Kabul edemeyince bir çıkış yolu arıyor.  O zaman mantık devreye giriyor ve ‘Madem bu dünyada ölüm var, en iyisi, dünya nimetlerinden en fazla yararlanmanın yolunu bulmak lazım,’ diyor. Mantığın bu önerisi, insana harika görünüyor ve mantık idareyi ele alıyor.  Ölümü kabullenmekten kaçınıp, mantığa teslim olmak, işin doğasını bozuyor.

Mantık idareyi ele alınca; ‘Ne kadar güçlüysen, o kadar çok dünya nimetinden faydalanırsın,’ diyor.  Öyleyse; ‘Vur, kır, parçala, bu maçı kazan!’ şeklinde özetlenebilecek bir rekabet, mubah görünüyor.

Zihnin idaresindeki insan, her an, daha güçlü olmanın planları yapıyor. Geleceği planlarken, hafızasından yararlanıyor. Hal böyle olunca zihin kah geçmişe koşuyor, kah geleceğe. Asla şimdide, bu anda olamıyor. Geçmişte yaşananlar ve gelecek umuduyla ömürler tükeniyor.

Zaman geçiyor dediğimizde, geçmişi ve geleceği esas alıyoruz. Oysa şimdiki zaman, şu an, her zaman, sonsuza dek önümüzde duruyor. Zaman geçiyor, dediğimizde, mantığın idaresini bir kez daha onaylıyoruz. Mantık dediğiniz de egonun ta kendisi.

[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.